ANKARA HALKIN HUKUK BÜROSU BİR KEZ DAHA MÜHÜRLENDİ
FAŞİZM HER YERDE AYNI, HER YERDE AVUKATLARDAN, DEVRİMCİ AVUKATLARDAN KORKUYOR
FAŞİST MUSSOLİNİ: “AVUKATLAR OLMASA İTALYA’YI ÇOK DAHA RAHAT İDARE EDERDİM”
FAŞİST BAKAN: “ VURDUK KAPIYA KİLİDİ GİTTİ. HADİ BAKALIM AÇIN DA GÖRELİM…”
11 Kasım 2016 günü Ankara Halkın Hukuk Bürosu, İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliğinin emriyle polis tarafından basıldı. Avukatlık büromuzun kapısı kırıldı, çok sayıda özel harekât polisi ve çevik kuvvet polisleri uzun namlulu silahlarıyla, kalkanlarıyla içeriye girdiler, bu hukuksuzluğa, zorbalığa direnen avukat arkadaşlarımızı işkenceyle gözaltına aldılar.
Adalet Okulu Derneği hakkında 3 aylık faaliyet durdurma kararı alan Valilik ve İçişleri Bakanlığı, Adalet Okulu’yla hiçbir organik bağı olmadığını, yalnızca yazışma adresi olduğunu bildikleri Halkın Hukuk Bürosunu mühürlemeye gelmişlerdi. Görünüşte haklı bir gerekçeleri, yasal bir dayanakları vardı. Oysa gerçek bu değildi. Daha önce de söylemiştik, faşizm yasal olunca faşizm olmaktan çıkmıyor. Yasal da olsa faşizme direnmek meşrudur. Büromuzu değil adalet okulunu mühürlemeye gelmiş olsalardı yine direnecektik. Çünkü haklı olan, meşru olan bizdik.
Büromuzun mühürlenmesinin ardından hızla büromuzun mührünün sökülmesini örgütledik. Ankara Sulh Hukuk Hâkimliğinden talepte bulunarak tespit işlemi yaptırdık, faşizmin bu saldırısını keyifliğin, kendi hukuklarını bile tanımadıklarını tespit ettirdik. Büromuza davet ettiğimiz Ankara Barosu yöneticileri ve milletvekilleriyle tutanak tuttuk. AKP’yi ve faşist bürokratlarını hem hukuken hem de politik olarak mahkum ettik. Büromuzun kapatılamayacağını ilan ederek, AKP’nin mührünü söktük.
Dün, yani 21.11.2016 günü öğlen saatlerinde tekrar büromuza geldiler. Hazırlıklı gelmişlerdi yine, büromuzun bulunduğu apartmanın girişine çevik kuvvet polisleri ve otobüsler getirmişlerdi. Büromuzun içinde Avukat Selçuk Kozağaçlı, Ayşegül Çağatay, Engin Gökoğlu ve Didem Baydar Ünsal beklerken, polis kapımızı kırarak içeri girdi. Avukat arkadaşlarımız yerlerde sürüklenerek dışarı çıkarıldı ve büromuz bir kez daha mühürlendi.
11 Kasım’da büromuz mühürlendikten bir gün sonra, dün pislediği kapta bugün yemek yiyen AKP’nin saray soytarısı Süleyman Soylu, "370 dernek kapattık… Vurduk kilidi, gitti. Hadi bakalım açın da görelim" diyerek, kabadayılık yapmaya başladı. Saray soytarısı Soylu’nun bu sözleriyle hedef aldığı doğrudan bizdik. Büromuzu, avukatlık geleneğimizi ve kazanımlarımızı tehdit ediyordu kendince. Oysa unuttuğu bir şey vardı Soylu’nun. Biz onun gibi soysuz değiliz, dün pislediği kaptan bugün yemek yiyen hiç değiliz… Biz kökü Mahirler’in Denizler’in avukatlığına, Halit Çelenkler’e, Niyazi Ağırnaslılar’a, Faut Erdoğanlar’a dayanan bir geleneğin temsilcileriyiz.
Halkın Hukuk Bürosu 1989 yılından bu yana temel haklar ve özgürlükler, mesleğin kazanımları ve halkın adalet mücadelesi için sayısız bedel ödeyen bir avukatlık geleneği yaratmıştır. Bu geleneğin içerisinde gözaltına alınma, tutuklanma, işkence görme ve katledilme vardır. Bu gelenekte müvekkillerinin ve halkın haklarını ölümüne savunmak vardır. Bu avukatlık geleneği bu zamana kadar ne polis şefleri, kontrgerilla katiller ve faşist bakanlar görmüştür. Mehmet Ağar, Şefik Kul, Necdet Menzir vb. faşist bürokratların gücü Halkın Hukuk Bürosu’nun avukatlık faaliyetlerini durdurmaya yetmemiştir. Süleyman Soylu ve onun gibi soysuzlar da aynı kaderi paylaşacaktır.
Büromuza yönelik bu saldırı, AKP’nin avukatlara karşı başlattığı savaşın bir parçasıdır yalnızca. “15 Temmuz darbe girişimi”ni bahane ederek, bunu fırsata çevirerek halka karşı savaş açan AKP avukatlara da bu kapsamda bir dizi saldırı başlatmıştır. Hapishanelere giriş çıkışlarımızın engellenmeye, kısıtlanmaya çalışılması; müvekkillerimizle görüşmelerimizin denetlenmek istenmesi, soruşturma ve kovuşturmalardan yasaklanmamız; adliyelerde, karakollarda ve hapishanelerde yaşadığımız saldırılar ve keyfi uygulamalar, derneklerimizin kapatılması ve hukuk büromuzun mühürlenmesi… bunlardan bazılarıdır.
Tüm bunlarla faşist saldırılarının, yalan ve demagojilerinin önünde engel olarak gördükleri avukatları, özellikle de devrimci avukatları susturmak, sindirmek istedikleri açıktır. Faşist Mussolini “avukatlar olmasa İtalya’yı çok daha rahat idare ederdim” diyerek avukatlara olan düşmanlığını göstermiştir. AKP’nin avukatlara, özel olarak devrimci avukatlara düşmanlığının sebebi de budur. Engel olarak gördükleri devrimci avukatları ve onların örgütlenmelerini susturarak halkı susturmayı amaçlıyorlar. Avukatlığı yalnızca kendi çıkarlarının gerektirdiği biçimde yapılacak bir meslek haline getirmek istiyorlar. Ama nafile, başaramayacaklar!
Biliyoruz ki uğruna bedeller ödediğimiz halkın avukatlığını, halk için adalet talebini savunan ve bizi destekleyen binlerce avukat meslektaşımız var. Her iki saldırıda da avukat arkadaşlarımızı en geniş biçimde yanımızda gördük. Her politik kesimden avukat arkadaşlarımız büromuza geldiler ve sahiplendiler. Faşizmin zorbalığına karşı 6 saat boyunca direndik. Büronun kapısını kırmaya çalıştıklarında kapının arkasında faşizme karşı birleşik cephe vardı adeta. Sahiplenme, emek ve sevgi vardı… Şimdi artık bu duygu bütünlüğünü devam ettireceğimiz, büromuzda kurulan “faşizme karşı birleşik cephe” nüvesini büyütebileceğimiz bir zemin var önümüzde.
AKP pervasızca uyguladığı politikalarıyla halkı sindirmeye çalışıyor. Milyonlarca insan tepki gösterirken, bütün bu tepkilere rağmen Adalet Bakanı “tecavüzcülere af” yasasını savunuyor. “Bakanlığıma mal olsa da bunu yasalaştıracağız” diyor. Ankara Barosu, Türkiye Barolar Birliği ve hukukçular büromuzla ilgili olarak “Burası avukatlık bürosudur, kapatamazsınız” şeklinde bildirimde bulunmasına rağmen faşist bakan çıkıyor “kapısına kilit vurduk, hadi bakalım açın” diyebiliyor. Hiçbir kanuni imkanı olmamasına rağmen, kendi yasalarını çiğneyip, hukuku paspas edip avukatlık bürosunu mühürleme hakkını kendilerinde görüyorlar.
Bu politikalar bilinçlidir, bu örnekler AKP tarafından bilinçli seçilmiştir. AKP “ben her şeye ve herkese rağmen istediğimi yaparım” diyerek halkın üzerinde psikolojik bir etki bırakmaya çalışıyor. Ancak “tecavüzcülere af yasasında” gördüğümüz gibi AKP korkaktır. Karşısında güçlü bir halk tepkisi gördüğü zaman sinip geri çekilmektedir.
Bugün itibariyle Çağdaş Hukukçular Derneği’nin ve Adalet Okulu Derneği’nin de aralarında olduğu birçok derneğin yeni çıkan bir KHK ile kapatıldığını öğrendik. Bu da AKP’nin saldırılarının artarak devam edeceğini, tüm demokratik kazanımlarımızı yok ederek hiçbir hak kırıntısı dahi bırakmak istemediğini açıkça göstermektedir. Zaman faşizme karşı birlikte mücadeleyi büyütme zamanıdır.
Bizden korkmakta haklılar. Korkularını büyütmeye devam edeceğiz.
FAŞİZME TESLİM OLMAYACAĞIZ
OHAL’İNİZİ DE MÜHRÜNÜZÜ DE TANIMIYORUZ
DİRİ DİRENE KAZANACAĞIZ
HALKIN HUKUK BÜROSU
Gürsel Mah. Çevik Sok. No:13/10
Kâğıthane/İSTANBUL
Tel/Faks 0212 296 31 59 halkinhukuk@gmail.com
Açıklama No: 514
Tarih: 22.11.206