SAFLARI SIKLAŞTIRIN! BU KAVGA
FAŞİZME KARŞI, BU KAVGA HURRİYET KAVGASI!
KORKUYORLAR... NURİYE VE SEMİH'İN
DİRENİŞİNİN OHAL İLE SUTURULMAYA, SİNDİRİLMEYE ÇALIŞILAN HALKA ÖRNEK OLMASINDAN
KORKUYORLAR. BUNUN İÇİN DİRENİŞE SALDIRIYORLAR.
BU DİRENİŞ ONURLA ONURSUZLUĞUN,
AHLAKLA AHLAKSIZLIĞIN, İYİLİKLE KÖTÜLÜĞÜN SAVAŞIDIR...
ONURUN, ERDEMİN, ADALETİN
YANINDA OLAN HERKESİ BU DİRENİŞİ SAHİPLENMEYE ÇAĞIRIYORUZ!
Akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça... Artık onları
tanımayan yok gibi. KHK terörü ile ihraç edilen, işiyle ekmeğiyle oynanan
binlerce memurdan sadece ikisi. Kendileriyle aynı "kader"i paylaşan,
AKP'nin aynı kaderi reva gördüğü ve bu kadere boyun eğmesi istenen birkaç
memurla birlikte Ankara'da Yüksel Caddesindeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir
direniş ateşi yaktılar. Önceleri küçük,
mütevazi bir ateşti bu. Ama zamanla büyüdü, ülkenin dört bir yanına yayıldı.
Her geçen gün büyüyen, binleri, milyonları çeken bir ateş oldu. Ateş sıcaktır, aydınlıktır, çeker insanı...
Nuriye ve Semih'in yaktıkları ateş de milyonları çekti etrafına.
AKP'nin binlerce insanı haksız, hukuksuz biçimde işten atarak açlıkla
terbiye etmeye çalışmasına karşı
başlattıkları bu direniş, bugün itibariyle 195. güne ulaştı. Nuriye ve
Semih'in direnişin 120. gününden itibaren başlattıkları süresiz açlık grevi ise
75. gününde... Her geçen gün hücreleri biraz daha eriyor; ancak kararlılıklarında
en küçük bir erime, iradelerinde en ufak bir gerileme yok. Kararlılıkla,
coşkuyla direnişlerine devam ediyorlar. Onların bu kararlılığı, bu coşkusu
halka da yansıyor. Bir tek kişiyle başlayan direniş dalga dalga büyüyor,
Türkiye'nin dört bir yanına yayılıyor... OHAL ile birlikte adeta üzerine ölü
toprağı serpilen halk yeniden uyanıyor, üzerlerine serpilen ölü toprağını
silkip atıyor.
Halkın direnişi sahiplenmesi, direnişin etrafında birleşmesi AKP'nin
korkularını da büyütüyor. Bu nedenle günlerdir direnişe saldırıyorlar. Bir
yandan direniş alanında yakılan ateşi bahane ederek polis saldırıyor, tehdit
ediyor, işkenceyle gözaltına alıyor; bir yandan lağım medyası eliyle
yalanlarla, terör demagojisiyle psikolojik savaş yürütüyorlar. Saldırıları
yalnızca direniş alanına ve direnişçilere yönelik değil. Nuriye ve Semih'le
dayanışma için Türkiye'nin dört bir yanında yapılan bütün eylemlere polis
saldırıyor. Sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin, siyasi partilerin
dayanışma amacıyla örgütledikleri "yasal" eylem ve etkinliklerin
tamamında polis saldırısı yaşanıyor, işkence ve gözaltılarla eylemler
engellenmeye, destek veren bütün kurum ve kişiler "terör"
demagojisiyle kriminalize edilmeye çalışılıyor...
Son olarak dün gece, açlık grevinin 75. günündeki Nuriye ve Semih'in
kaldıkları ev polis tarafından basıldı.
Oysa savcı tarafından çağrıldıklarında gitmemeleri için hiçbir sebep
yoktu. Zaten her gün direniş alanında, polisin gözlerinin önündeydiler, hatta
haklarındaki adli kontrol kararı nedeniyle her gün karakola giderek imza
veriyorlardı. Buna rağmen Nuriye ve Semih'in kapısına dayandılar gece vakti,
kaçma şüpheleri var denilerek. Nuriye ve Semih'ten önce, onları sahiplenen, bu
hukuksuzluğa direnen avukat arkadaşlarımızı ve Semih'in eşini gözaltına
aldılar, sonra Nuriye ve Semih'i... Haklarında yakalama kararı var dediler.
Savcı tarafından verilen arama kararında AKP'nin korkusu yazılıydı.
"Eylemlerinin ölüm orucuna dönüşmesi, Gezi ve Tekel eylemi benzeri eyleme
dönüşme ihtimali bulunması..." Kararın gerekçesi buydu. Bu bir karar değil
itirafnameydi açıkça. Korkularının itirafı vardı.
Bu ihtimali ortadan kaldırmak, direnişi bitirmek için çareyi Nuriye ve
Semih'i gözaltına almakta, direnişi sahiplenen herkese azgınca saldırmakta
buldular. Ancak onlar saldırdıkça direniş de sahiplenme de büyüdü. Bugün de
Nuriye ve Semih gözaltına alındıktan sonra onlara destek için direniş alanını
dolduran yüzlerce kişiye polis defalarca ve her defasında daha azgınca
saldırdı. Alandaki direnişçilerden Veli SAÇILIK ve Acun KARADAĞ ile saldırıları
protesto amacıyla bugün itibariyle süresiz açlık grevine başladıklarını duyuran
Semih'in eşi Esra ÖZAKÇA ve annesi Sultan ÖZAKÇA'nın da aralarında olduğu
birçok kişi işkenceyle gözaltına alındı, direniş anıtının çevresi bariyerlerle
kapatıldı... Ancak yine de direniş alanı boş kalmadı. Her gözaltı sonrası
yeniden, yeniden toplandı insanlar...
Saldırılarının niteliği, kullandıkları yöntemler nasıl bir ahlaksızlık,
nasıl bir düşkünlük içinde olduklarını da bir kez daha gösterdi. Alandakileri
yerlerde sürükleyerek, saçlarından çekerek gözaltına aldılar, Veli Saçılık'ı anıtın üzerinden yere attılar,
gözaltına aldıkları kişilere gözaltı aracı içerisinde biber gazı sıktılar... Bu
saldırı nedeniyle gözaltı aracında bulunan Esra ÖZAKÇA astım krizi geçirerek
fenalaştı...
Nuriye ve Semih bugün itibariyle açlık grevinin 75. günündeler.
Vücutlarında açlık grevinden kaynaklı ağır hasarların oluşmaya başladığı,
bunların gözle görülür, hissedilir hale geldiği herkesin malumu. Bu haldeki iki
insanın işkenceyle gözaltına alınmasının bir tek anlamı vardır:
NURİYE VE SEMİH AKP'NİN OHAL'İNE
BOYUN EĞMEDİKLERİ, DİRENİŞTEN VAZ GEÇMEDİKLERİ İÇİN ÖLDÜRÜLMEK İSTENİYOR.
AKP bir yandan "dinimizde
açlık grevinin yeri yok, yaşam kutsal, kadere boyun eğin, tevekkül edin"
derken öbür taraftan açlıklarının 75. günündeki insanlara işkence ederek,
onları öldürerek nasıl bir din bezirganı olduğunu da gösteriyor.
Sanatçılar, inanç kurumları, demokratik kitle örgütleri... Şimdi
sesimizi yükseltme, Nuriye ve Semih'in sahipsiz olmadığını, onların yanında
olduğumuzu daha güçlü haykırma zamanıdır.
Hukukçular, avukatlar... Bu hukuksuzluğa daha güçlü itiraz etme
zamanıdır şimdi. Bakın, Ersoy Dede gibi gazeteci kılıklı tetikçiler hedef
gösteriyor, "bu direniş kötü örnek
olur, bitirilmeli" diyor, sözde bağımsız yargı bunu talimat kabul edip
aynı gerekçeyle arama kararı veriyor, açlıklarının 75. günündeki insanları
işkenceyle gözaltına aldırıyor, adeta öldürmeye çalışıyor... Alın arama kararı
dedikleri, gözaltına alma kararı dedikleri paçavraya bakın. Hukuk bunun
neresinde?.. Buna sessiz mi kalacaksınız?
Bu saldırılarla amaçladıkları şey çok açık: Halkın direnişi
sahiplenmesini, direnişin büyümesini engellemek, halkı yeniden karanlığa
boğmak, teslim almak istiyorlar. Buna izin vermeyelim!
İşçiler, memurlar, öğrenciler; Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni... her
milliyetten, dinden, inançtan halkımız; Semih ve Nuriye incecik bedenleri ile,
faşizmin bizi boğmak istediği sessizliğe meydan okudular, sesimize ses oldular.
Şimdi sıra bizde. Nuriye ve Semih'in sesine ses olalım. Direnişlerini
sahiplenelim, büyütelim.
HALKIN HUKUK BÜROSU
HALKIN HUKUK BÜROSU
Gürsel Mah. Kumlu Sok.
No:13/10
Kâğıthane/İSTANBUL
Tel/Faks 0212 296 31 59
Açıklama NO: 536
22.5.2017