Basına Ve Kamuoyuna
Üniversiteden mezun olduğum yıl bir özel eğitim ve
rehabilitasyon merkezinde çalışmaya başladım. Özel çocukların en ufak bir şey
öğrenmesinin sağladığı mutluluk ile ilk kez orada tanıştım. 1 yıl kadar özel
eğitim merkezinde çalıştıktan sonra Mardin’e atandım. Bulunduğum ilçeyi
dolaşırken ilk yaptığım şey Eğitim Sen tabelası aramak oldu, bulamadım ya da
yeterince dikkat edemedim diyordum. Tanıştığım her öğretmene, Eğitim Sen’in
temsilciliği var mı burada diye soruyordum. Bir öğretmen arkadaşım bana
temsilcinin numarasını verdi ve ben de aradım. Aday öğretmendim,
sözleşmeliydim. Sendikaya üye olmak istediğimi söyleyince temsilci şaşırmış ve
şaşkınlığını gizlemeyerek şunu söylemişti: “Hocam burada genelde biz
öğretmenlerin peşinden koşarız üye yapabilmek için. İlk defa bir öğretmen beni
arıyor ve sendikaya üye olmak istediğini söylüyor.”
Üye oldum, çünkü sendikanın mücadele tarihini, ne bedellerde
kurulduğunu biliyordum. Bir sendikaya üye olacaksam bu Eğitim Sen olmalı
düşüncesindeydim. Orada kaldığım süre boyunca pek çok etkinlikte yer aldım,
emek harcadım.
2 yıl Mardin’de kaldıktan sonra memleketim Hatay'a tayin
oldum. Her zaman sendikanın aktif bir üyesi oldum, eylemlerine katıldım,
etkinliklerine elimden geldiğince destek sunmaya çalıştım.
12 yıllık meslek hayatımın 11 yılında emek verdiğim
sendikada 6 yıl da Hatay Şubenin yürütme kurulu üyesi olarak görev aldım. Kadın
sekreterliği görevini yürüttüm. Tüm bunları anlatmamın nedeni, inançla üye olup
yıllarca emek verdiğim sendikam ile yollarımızın tüm ahlaki değerlere aykırı
şekilde ayrılmış, daha doğrusu hakim anlayışların kirli oyunları sonucu öyle
olmak zorunda bırakılmış olmasıdır.
Bildiğiniz üzere, son genel kurulda Yüksel Direnişçileri
Nuriye Gülmen, Acun Karadağ, Mehmet Dersulu İle, direnen ve direniş destekçisi
Hatay şube yürütmesinde emek harcamış arkadaşlarım Ayhan Erkal, Yusuf Mengilli,
Sabah Aras, Ahmet Korkmaz, Eylem Uysal İle birlikte sendika üyeliğinden ihraç
edildik.
Peki bu ihraca gelinceye kadar neler oldu? Daha önce de pek
çok şekilde anlatsak da kısaca şöyle özetleyebiliriz, direndik, direnenleri
destekledik ve bunun bedelini faşizmle birlikte sendikamız da bizi ihraç ederek
ödetti diyebilirim.
6 yıl boyunca yönetiminde bulunduğum Eğitim Sen Hatay şube,
2011 yılından beri direngenliğiyle bilinir. Suriye’ye emperyalist müdahaleye
hayır demiş, Genel Merkezin tutumumdan farklı bir tutum sergilemiş, ezilen
halklarla taraf olmuştur. Ayrıca iş güvencesi için, kamu emekçilerinin
sorunlarının çözümü için, baskılara, cezalara karşı mücadele etmiştir. Bu
yükselen direnişten rahatsız olan faşizm, ülkenin dört bir yanında devrimci
kamu emekçilerine saldırmış, Hatay'da da dönemin direngen yöneticilerini
gözaltına almış, tutuklamıştı. Gözaltı ve tutuklamalar, mücadeleyi bitirememiş,
Hatay direnmeye devam etmiştir. 2016’da OHAL’in ilanı ve ardından KHK’ların
çıkması ile Hatay Eğitim Sen üye ve yöneticisi 928 kişi ile birlikte açığa
alındık. Direngen ruhumuz iş başındaydı, susmadık, faşizme boyun eğmedik,
nihayetinde kazandık da. Türkiye’de sürekli direnen ve direnerek tüm açığa
alınanları göreve döndüren tek şubedir Hatay. Ayrıca Yüksel’de kimsenin sokağa
çıkmaya cesaret edemediği bu süreçte Nuriye Gülmen direniş başlatmış, tüm
dünyayı ayağa kaldırmış, OHAL ve KHK rejimini yerle bir etmiştir. Benim de
içerisinde bulunduğum Hatay Şube yönetimi, Nuriye Gülmen ile başlayıp büyüyen
Yüksel direnişini her koşulda destekledi. Kamu emekçilerinin onurlu mücadele
tarihinde yerini alan bu direniş pek tabii ki bir rahatsızlık yaratacaktı.
Kim rahatsız olabilir derseniz, en basit cevap elbette
faşizm! Ancak görüldü ki, direnmeyip çözümü akil insan olmakta, sınıf
mücadelesinden vazgeçmekte bulanlar da bizlere düşman oldular. Kendi
konumlanmaları ve sınıf mücadelesinden uzaklaşmaları, çözümü direnişlerde
değil, uzlaşmalarda aramaları direnen üyelerine düşmanlaşmayı beraberinde
getirdi. Faşizme kurulamayan barikat direnen üyelerine karşı kuruldu. Disiplin
soruşturması/ihraç adı altında sendikalarda direnen üye istenmediğini, faşizme
de bakın biz onlar gibi düşünmüyoruz, sendikada biz de istemiyoruz! mesajını
verdi.
Tüm bunlara ilaveten, yaşadığım baskılar da sürdü. 28
Ekim’de gözaltına alındım, uydurma bir suçlamayla ev hapsiyle cezalandırıldım.
Ayağımda elektronik kelepçe ile evimin dışında yapılması gereken işlerimi,
temel ihtiyaçların giderilmesini tek başıma karşılayamadığım şu süreçte
sendikamdan da ihraç edildim. Belirtmeden geçemeyeceğim, sendikam adeta
koşulları fırsata çevirircesine, beni ev hapsinde, Yüksel direnişçilerini de
tutuklu iken ihraç etti. Sendikam, tutuklu olan üyelerine, bana sahip çıkması
gerekirken direnmenin, direnişlerden yana olmamın bedelini ödetiyordu.
Tutuklu arkadaşlarım gibi ben de kongreye gidemedim. Videoda
izlediğim kadarıyla da 3 saniyede “kabul edenler etmeyenler tamam, oy
çokluğuyla kabul edilmiştir” şeklinde, tıpkı televizyonda meclis oylamalarında
gördüğümüz, eleştirdiğimiz şekilde bir oylama yapıldı. Kaç kişiydi onlar,
kimlerdi? Merak ediyorum hayır diyenler de kaç kişiydi, kimlerdi? Kongrede oy
kullanmış delege sayısı 193 iken, gerçek bir temsiliyetten söz edilebilir mi?
Şimdiye dek sürekli üyelere bilmediğiniz şeyler var, dosyaları genel kurulda
açacağız, videoları yayınlayacağız gibi söylemlerde bulundular. Açacakları
dosya da yoktu, gösterecekleri görüntü de. Yalnızca aceleleri vardı, kime neyi
kanıtlamak istediklerini yorumlarınıza bırakıyorum ancak orada olup da ihracı
istenen üyelere de söz vermediler, savunma hakkı tanımadılar. Faşizm
mahkemelerine bile dudak uçuklatacak bir adaletsizlik örneği yarattılar.
İhraçların kabul edilemez olduğuna dair yüzlerce kişi imzacı
oldu, aydın, akademisyenler ayrıca imza çağrısında bulundu, kongre salonunda
konuşma yapanlar da bunu dile getirdi, evet şundan dolayı ihraç edilmeliler
diyemedi hiç kimse! Eğitim Sen 11. Genel Kurulu, yalnızca tüzüğü, etik
kuralları değil, demokratik ilkeleri de yok sayarak kulaklarını itirazlara
tıkamış, kamuoyu görüşünü önemsemeyerek sayısı bile açıklanmayan birkaç kişinin
oyu ile ihraçları gerçekleştirmiştir. Aksini iddia edenlere, genel üye
toplantısı yapmayı, orada tartışmayı öneriyorum.
Bu ihraç hem ahlaki, hem siyasi, hem de tüzükçe kabul
edilebilir değildir! Üyelerden, sendikalardan, aydın ve sanatçılardan,
şubelerden gelen tepkilere rağmen hiçbir şey olmamış gibi davranamazlar! Bu
karar geri çekilmelidir!
Süren bir dava süreci var. İstinaf mahkemesi genel merkezi
haksız, yaptığı uygulamayı hukuksuz bulmuştu! Bu gözardı edilemez!
Bunlardan dolayıdır ki hakkım(ız)daki ihraç kararının kaldırılmalıdır. İhraç
edilmeyi kabul etmeyeceğimi, bu utanç verici kararla mücadele edeceğimi,
kararın iptali için davacı da olacağımı kamuoyuyla paylaşıyorum.
Saygılarımla
Pelin Akbaş Yeşil