Haftalardır emperyalizmin burjuva medyası Mahsa Amini'nin "polis karakolun'daki şüpheli ölümünü" ve akabinde çıkan olayları, halkın ayaklanmasını veriyor.
Haberlere göre genç bir "Kürt kadını" başını doğru
örtmediği için ahlak polisi tarafından gözaltına alınıyor, karakola
götürülüyor; sonra ölüyor.
Emperyalist basına
göre işkence görüp ölüyor.
İran devletine göre
kalp krizi geçirerek ölüyor.
Herhangi polemiğe meydan vermemek için yazımızın başında şunu belirtelim:
Biz tabi ki ahlak
polisini onaylamıyoruz.
Biz devrimciler haklar ve
özgürlükler için mücadele ediyoruz.
Hiç kimsenin kadınlara
başını örtmeye zorlamaya hakkı yoktur. Tabi aynı şekilde başörtü takmak
isteyenlere koyulan yasaklarda yanlıştır.
Bu açıdan İran veya başka
"şeriat" ile yönetilen ülkelerdeki özellikle kadınlara yönelik dini
dayatmaları tasvip etmiyoruz.
Gelelim tekrar Mahsa Amini olayına:
Gerçekte nasıl
öldüğünü bilmiyoruz.
Ama bizim çok iyi bildiğimiz ve tanıdığımız bir şey var: Emperyalizm ve tezgahlamaya çalıştığı "renkli devrimleri".
Peki Mahsa Amini'nin
ölümü ve ölümünden sonraki gelişmeleri dünya emperyalist basını nereden takip
ediyor?
Haber kaynakları ya HRANA isimli bir insan hakları örgütü (!) ya da Kürt milliyetçilerinin değişik basın kaynakları veya "insan hakları örgütleri, "Hengaw" gibi.
Örnek olarak Alman basının admiral gemisi
görevini gören "Der Spiegel" dergisinden verebiliriz.
"ABD'de bulunan Human Rights Activists
News Agency (HRANA) verdiği bilgilere göre, İran'da ülke çapında süren
protestolarda insan hakları aktivistlerin tahminlerine göre 314 insan
öldürüldü. Öldürülenlerin arasında 47 reşit olmayan ve 38 güvenlik güçleri
vardı.
Ayrıca 14 bin kişi tutuklanmış. Protestolar
Eylül'ün ortasından beri ülkenin 130 kentinde sürüyor".
HRANA kimdir?
Human Rights Activists News Agency (HRANA), bazen HRAİ olarak da geçiyor- İnsan Hakları Aktivistlerinin Haber Ajansı:
2003 yılında kurulan HRANA'nın web sitesini biraz incelediğinizde, örgütün "ulvi ve yüce" kuruluş amaçları şöyle belirtiliyor:
"HRAİ'nin
amaçları İran'daki insan haklarının korunması, güvence altına alınması ve
desteklenmesi".
Yani İran'a insan
haklarını getirecek olan ABD merkezli bir örgüt olacakmış!
Peki bu "yüksek
değerlere sahip" İNSAN HAKLARI ÖRGÜTÜNÜ kim FİNANSE
ediyor?
Örgüt bağımsız kalmak istediği için ne siyasi
gruplardan ne de hükümetlerden maddi yardım kabul etmiyor.
Otonomimizi korumak için bu kısıtlamalarlar
elzemdir. Mart 2011'den önce HRAİ sadece
üyelerden ve partnerlerden bağış kabul etti. Ondan sonra HRAİ, ABD'de bulunan
kamu hizmeti gören hükümet dışı bir örgütü aynı zamanda National Endowment for Democracy'den bağış alıyor.
Peki, HRANA'nın Sivil Toplum Kuruluşu (STK) gibi göstermek istediği "National Endowment for Democracy" kimdir?
National Endowment for Democracy (NED):
National Endowment for
Democracy (NED), ABD emperyalizmi tarafından kurulan bir vakıftır.
Bu vakfın amacı,
"dünyanın her tarafında demokrasiyi geliştirmek. 1983 yılında ABD kongresi
tarafından kuruldu ve ABD'nin bütçesinden finanse ediliyor.
2003 yılında Cumhuriyetçi Parti üyesi Ron Paul, NED hakkında şunu ifade etmişti: "NED'nin yabancı ülkelerde yaptıkları ABD'de yasadışı. NED "yumuşak parayla" yurtdışındaki seçimlerde şu veya bu partiyi destekliyor.
Bir düşünün, çok
yoksul bir ülkede, bir siyasetçiye ve partiye verilen bir kaç yüzbin Dolar
neleri etkiler?
Yabancı ülkelerdeki
seçimlerin ABD tarafından manipüle edilmesinin demokrasiyi geliştirdiğini iddia
etmek, orwelyanca olur.
Eğer Çinliler bir
milyon Dolar ile belli başlı Çin yanlısı siyasetçiyi desteklese, Amerika'lılar
nasıl tepki verir? Bu "demokratik bir gelişme" olur mu?"
NED'in kurulucularından ve eski başkanı Allen Weinstein, 21 Eylül 1991 yılında Washington Post'a verdiği bir röpörtajda şöyle ifade etmişti: "NED bugün, CIA'nin 25 sene önce yaptığını yapıyor".
Bu dünyada yapılan bütün darbeler ve rejim değişikliklerinde NED'in parmağı var.
Yani Kenan Evren
dahil, bütün eli kanlı canileri finanse etmiştir.
Şimdi de bu saygıdeğer
STK ve vakıf, "İran'daki demokrasiye" katkılarını sunmak istiyor.
ABD, İran'daki iktidara karşı 1979 yılından itibaren ambargo uyguluyor. Bu bağlamda defalarca devirmeye çalıştı.
Şimdi de HRANA'yı
kullanıyor.
Biz eğer bu bilgi ışığında İran ile ilgili yayınlanan haberlere bakarsak, nasıl bir sonuca varıyoruz?
POLİSE ATEŞLİ SİLAHLARLA SALDIRI
Yani despotik İran
rejimi, en demokratik hakları için mücadele eden insanların "gösteri"
yapmasına karşı o kadar tahamülsüz ki, ateş açarak, tutuklayarak ve idam cezası
vererek karşılık veriyor.
Peki durum gerçekten böyle mi?
ABD'nin eski güvenlik danışmanı John Bolton BBC Persian'a verdiği bir röpörtaj'da şöyle diyor: "muhaliflerin Kuzey İrak'dan gelen silahlarla donatılıyor". Trump ABD başkanıyken, İran karşıtı politikasının öncüsüydü. Benim ümidim odur ki, İran'daki karışıklık bir rejim değişikliğine yol açar.
Bilimum grupların sistematik çabaları yanlızca
protesto etmek değil. Aynı zamanda İran hükümetine karşı şiddet uygulamalı.
Böylece muhalefetin silahsız olmadığını ve devrim muhafızların karşısına
geçebileceğinin mesajını vermiş olacaktır".
Yani John Bolton açık açık, ABD'nin İran'daki iktidarı devirmek için, İrak'daki işbirlikçileri üzerinden silah gönderdiğini itiraf ediyor.
25.12.2022 tarihinde burjuva ve kürt
milliyetçilerinin basınında, "Kürt İran'lı rapçı Saman Yasin"'e
verilen idam cezasının temyiz'e gittiği yazıyor.
Peki Saman Yasin neden idam cezasına
çarptırılmış?
Gösteride polise 3 kez ateş etmiş...
Emperyalizm'in dezenformasyon yöntemleri
arasında bilgi gizlemek veya bilgiyi abartmak da var.
Burjuva medya bangır bangır, İran'ın orantısız
şiddet kullandığını, polisin göstericileri katlettiğini, kurşun bile
kullandığını yazıyor.
Ancak göstericilerin de polise Kuzey
İrak'tan getirilen silahlarla ateş açtığını yazmıyor.
Yalan yaymak için illa yalan söylemek gerekmiyor. Bilginin gizlenmesi de yalanı besliyor, yanlış yönlendiriyor, yanlış düşündürüyor. İnsanlar yanlış sonuçlara varıyor.
28 Ekim'de Al-Alam TV kanalında
İran'lı devrim muhafızlarının bir açıklaması okundu.
Buna göre, "CIA,
İngiliz gizli servisi, İsrail gizli servisi MOSSAD ve Suudi gizli servisi
İran'daki karışıklık ve şiddette açık rol oynadı." Açıklamada, amaç
ülkenin güvenliğinin altını oymak olduğunu, protestoların planlamasının ve
pratiğe geçirilmesinin büyük oranda MOSSAD ve takfirli gruplar işbirliğinde
gerçekleştiği anlaşıldı", deniliyor.
Ayrıca o açıklamada, yukarıda sayılan ülkelerin gizli servisleri, İran'da faaliyet yürüten ağlarına, askeri ve ajan teçhizatını ulaştırdığı da belirtiliyor. CIA'nin eğittiği kişiler arasında "Mahsa Amini" de var. Mahsa Amini ölümün yaşandığı hastanede ilk fotoğrafları yayınlayan kişidir.
Tabi Amerika ortalığı
karıştırıyor, Almanya da masum değil. İran'da çıkan haberlere göre,
protestoların koordinasyonunda Almanya koçbaşı. Almanya'nın AB içinde İran'a
karşı ambargoları uygulatmadaki öncü güç olduğunu da göz önünde bulundurursak,
bu tablo tamamlamış oluyor.
Tevgera Azadiya Jinên
Kurdistan (TAJK)'ın ürettiği ve şimdi asıl olarak "Kürt
feministlerinin" kullandığı bir slogan ve Türkçe karşılğı "kadın,
hayat, özgürlük" demek.
Jin, Jiyan, Azadi
Rojava'da Türkiye devletine karşı kullanılan bir slogan.
Ve Rojava'daki
"devrim", "kadın devrim'i" olduğu için, şimdi Jini Mahsa...
Mahsa Amini'nin ölümüde İran'daki baskıcı rejime karşı mücadelenin "sembolü" olacakmış.
İran'da muhalefetin en
yoğun olduğu yerler, Kürt bölgesi ve Pakistan sınırındaki Beluçistan.
Protestoların
başlangıcı Mahsa Amini'nin cenaze töreninde yaşanıyor.
Yani başlangıç noktası
Kürdistan. Kadınlar başındaki örtüyü çıkartıp "Jin, Jiyan, Azadi"
sloganı atıyorlar. Aynı akşam Sakez ve Sanandağ'da protestolar başlıyor. Kürt
"muhalifleri" genel grev çağrısı yapıyor ve buna bütün Kürdistan
katılıyor. Sonra da bu protestolar Tahran Üniversitesine sıçırıyor.
Ortada örgütlü bir
mücadele var.
Ve Kürt bölgeleri
İran'daki Molla rejimine kurulduğu günden beri anlaşmazlık içinde.
Yani İran Kürdistan'ı, İran devletinin "yumuşak karnı". Bunu elbette ABD emperyalizmi de iyi biliyor. Anlaşılan o ki, Kürt'leri kullanarak, İrak'daki Kuzey İrak veya Suriye'deki Rojava gibi, İran'da da "Kürtlerin başında" olduğu, ama gerçek yönetimin kendilerinde olduğu bir kukla iktidar oluşturmaya çalışıyor. Emperyalizm bunu daha önce, 2019 yılında da denedi.
Şimdi de Mahsa Amini'nin ölümünü bir fırsata
çevirerek Kürtlerin hoşnutsuzluğunu kullanıp onları harekete geçirmeye
çalışıyor.
ABD VE İŞBİRLİKÇİLERİ İRAN'I NİYE KARIŞTIRIYOR?
Yukarıda belirttiğimiz gibi, ABD'nin İran ile
uzun bir husumeti var.
Yetmiyormuş gibi İran, ABD emperyalizmin diz
çöktüremediği birçok güç ile işbirliği yapıyor.
Mesela ABD'nin pek sevgili ve şımarık çocuğu
İsrail'i yenen "tek Arap gücü" olan Hizbullah'ı maddi ve manevi
destekliyor.
İran, ABD'nin 2021 yılında çok açık "baş
düşmanı" ilan ettiği Rusya ile iyi bir ilişkisi var. Hatta ona Ukrayna'ya
karşı sürdürdüğü savaşında kullandığı dronlar sattığı iddia ediliyor.
İran ve Rusya 2021 yılından önce de İrak ve
Afganistan'a dönüştürmek istediği, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP)'un önemli bir parçası olan
Suriye'deki hegemonyal planlarını hezeyana uğratan ülkelerdir aynı zamanda.
ABD'nin asıl hedef aldığı ve Rusya'dan sonra
sıra kendisine geleceği ülke olan Çin ile de ilişki içinde.
Yani İran, ABD'nin hegemonyal politikalarının
önündeki bütün engellerin odağında bir şekilde yer alan bir ülke. Jeo-stratejik
nedenler dışında İran aynı zamanda çok fazla yeraltı zenginliklere sahip olan
bir ülke. Öyle bir ülke elbette emperyalizmin iştahını kabartıyor. Tıpkı şu
anda Rusya’da Ukrayna üzerinden yapmak istediği gibi, yeni sömürgeleştirmek istiyor.
Emperyalizm yalan ve
demagoji ile yönetir. Bu bizim açımızdan şaşırtıcı bir şey değil.
Yalan, demagoji ve
dezenformasyonu teşhir ediyoruz.
Burada asıl üzerinde
durulması gereken nokta, "sol'un tavrı".
Birçok kendisine ilerici,
demokrat, hatta devrimci diyen örgüt ve çevre bu protestolara katılıyor.
Katılmakla yetinmiyor, katılmayanları kınıyor.
Bu anlamda kendine
"sol" diyenlerin tavrı ibretliktir. Peki bu neden böyledir?
EMPERYALİZM BEYİNLERİMİZİ
İŞGAL EDİYOR
Emperyalizm sadece
silahlarla işgal etmiyor. Asıl olarak ve çok daha sinsi olan
"beyinlerimizi işgal" etmesidir.
Emperyalizmin beyinlerimizi işgalinden ne
anlamalıyız? Elbette beyinlerin işgali, bir halkın topraklarını zorla işgal
etme yöntemlerinden farklıdır. Amaç aynı, ama yöntem ve araçlar farklıdır. BEYİNLERİN İŞGALİ, BEYNİN DÜŞÜNME SİSTEMATİĞİNİ DEĞİŞTİRMEYİ
AMAÇLAR. Sürekli aynı noktaya vurararak düşünce sistematiğine
saldırır.
Emperyalizm beyinlerimizi bir kere işgal etti
mi artık dünyayı EMPERYALİZMİN GÖZÜYLE görürüz.
Sınıf bilincinden yoksun kalıp ideolojik ve
siyasi olarak emperyalizmin güdümüne girilir.
Bizim ise ideolojik olarak kafamız net.
Emperyalizmin beyinlerimizi işgal etmesine izin vermeyeceğiz.
BAŞ ÇELİŞKİ EMPERYALİZM İLE DÜNYA HALKLARI
ARASINDA
Peki İran'da kadınlar ezilmiyor mu? Tabi ki
eziliyor ve bu temel çelişkilerden birisi.
İran'da, İslam'da özel mülkiyet, yani
kapitalizmde var. İran'da böylece sömürü de var.
Bu da temel çelişkilerden birisi.
Biz bütün bunlara elbetteki karşıyız. Ama biz
baş çelişki ve temel çelişkiyi gözden kaçırmıyoruz.
Çünkü bütün dünya halklarının olduğu gibi,
İran halkınında baş çelişkisi başta ABD olmak üzere, emperyalizmle arasındadır.
İRAN'DAKİ PROTESTOLAR DESTEKLENMELİ MİDİR?
İran'daki protestoların benzerini biz daha
önce Tunus'da başlayarak Mısır vs... "Arap Baharında" gördük. Sonra
Ukrayna'nın Maydan meydanında başlayan "turuncu devriminde" gördük.
Elbette ilk başta halklar haklı taleplerini
dile getirmek için sokaklara çıkıyor olabilir.
Bunu sözüm ona "Arap Baharında"
olsun, "Turuncu devriminde" olsun yatsımıyoruz.
Ama hakların meşru ve haklı taleplerini
emperyalizm fırsat bilip, kendi işbirlikçilerini devreye sokarak, iktidarı
devirmek istiyor.
Peki İran'daki iktidarı deviripte, onun yerine
"demokrasi" mi getirecek gerçekten?
Biz emperyalizmin demokrasisini Ukrayna'dan
çok iyi biliyoruz. Şu anda faşistleri, Nazileri işbaşına getirmesinden
biliyoruz.
Biz bu demokrasiyi Irak, Afganistan'dan biliyoruz. Biz bu demokrasiyi Suriye'den biliyoruz. Şu anda "Kürt halkının kendi kaderini tayin bahanesiyle, Suriye halkının hakkı olan petrol kuyularını yağmalasından biliyoruz.
Yani emperyalizm İran'ı "yeni
sömürgeleştirmek" istiyor.
Onyıllardır süren ambargolar ile zaten İran
halkına karşı çok ciddi bir saldırı var. İran halkı veya İran’daki kadınlar,
onların hakları ve özgürlükleri, emperyalizmin umrunda değil.
Sol artık bunu göremiyor, tahlil edemiyor.
Şu anda "İran" için sokağa çıkan
"sol" ne yazık tahlil, analiz yeteniğini yitirmiş.
Olayları bir bütün olarak göremiyor,
değerlendiremiyor.
Emperyalizm önlerine bir bilgi kırıntısı
atıyor, onlar onunla uğraşıyor.
Resmin bütününü göremiyorlar. Çünkü BEYİNLERİ
İŞGAL EDİLMİŞ.
Biz emperyalizmin kuklası olmayı, tezgahlamak
istediği yeni "renkli devrimlerin" figüranı olmayı red ediyoruz.
Bize yön veren
anti-emperyalist, anti-faşist, anti-kapitalist devrimci aklımızdır.
Anti-Emperyalist Cephe