TAYAD’lı Ailelerin 7 Mayıs’ta düzenlediği “Hasta Tutsaklara Özgürlük, Sürgün Sevk
İşkencesine Son, Aile Meclislerinde Birleşelim Adalet İsteyelim” kurultayı saat 11’de başladı.
Kurultaya toplamda 250 kişi katıldı. Doğan Karataştan yaptığı açılış konuşmasında
TAYAD’ın 12 Eylül karanlığından işkencelerinden baskılarından çıkıp gelen TAYAD’lı anne
babaları selamlaması ardından TAYAD’ın faşizmin saldırılarının karşısında bir zorunluluk
olarak kurulduğunu, devrimci tutsakların her zaman yanında olduklarını “önce kendilerini
sonra düşüncelerini sahiplendiklerini” bundan sonra da bu vefa duygusu ve mücadele azmiyle devam edeceklerini dile getirdi.
Sonrasında İzmir Kırıklar 2 No’lu F Tipi Hapishanesinden özgür tutsakların yazdığı
mektup okundu.
Kurultayda söz alan ölüm orucu gazisi İleri Kızılaltun, hasta tutsaklar sorununun
sadece hasta tutsakların sorunu olmadığını bu durumun politik bir sorun olduğunu
emperyalizmin hapishanelere yüklediği misyon halkı teslim alma misyonudur halkın
mücadelesini engelleme misyonudur. Buna karşı da devrimci tutsaklar her şeye rağmen
mücadele yolunu seçer, biz bu mücadeleyi şehitlerimizden öğreniyoruz, bu geleneği bugün
her şeye rağmen sürdürüyoruz.
Kurultayın ilk oturumu hasta tutsak Hasan Karapınar tarafından açıldı. Konuşmasında;
hasta tutsaklar sorunu tecrit politikasının bir parçasıdır ondan ayrı düşünülemez, tecrit
politikasının tutsakları fiziki koşullardan kaynaklı hızla hastalıklı hale getirmektedir, bunun
için tecrite karşı mücadelenin zorunluluk olduğunu söylemiştir.
Hemen ardından söz alan Fahrettin Keskin, oğlu Ufuk Keskin’in diyabet ve Çölyak hastası
olduğunu bu iki hastalığın beslenme açısından birbirine zorluk oluşturduğunu, başka bir
muayenede Behçet hastalığına da yakalandığını buna ilişkin de tedavi gördüğü daha sonra
bunun yanlış bir teşhis olduğunu Behçet hastalığı nedeniyle kullandığı ilaçlar yüzünden zarar
gördüğünü anlattı.
Bu oturumda söz alan Aysu Baykal, bir hasta tutsağın hapishanedeyken hastaneye gidip
tedavi olmasının mümkün olmadığını, keyfi aramaların, haftada bir kez gelen doktorun,
kaybolan dilekçelerin, şayet hastaneye gidilebilmişse doktor odasında hasta doktor
mahremiyetini ihlal eden askerin gardiyanın ve nihayetinde tedavi olamadan geri dönen
tutsağın sürecini çarpıcı örneklerle anlattı. Bu durumun hastaları katletmenin bilinçli bir tercih olduğunu, iktidarın, hapishane idaresinin tutsakların tedavisini keyfi olarak engellediğini Erkan Yıldırım konuşmasında “Kardeşim Gökhan Yıldırım, 256 gün boyunca hasta tutsakların tedavisinin yapılması için bedenini açlığa yatırdı. Bugün ülkemizde hasta tutsaklar
sorunu ölüm orucu yapacak kadar önemli bir sorun haline gelmiştir. Kardeşim Gökhan, Sibel
ve İleri hasta tutsaklar sorununu kamuoyunun gündemine sokmuştur. Başta Gökhan’ı
kardeşim diye sahipleniyordum sonra düşüncelerinin haklılığını ve uğradığı haksızlığı
anladım ve bu mücadele etmemde güç oldu. Hastane önlerinde, yürüyüşlerde, oturma
eylemlerinde Gökhan’ın arkadaşlarıyla yoldaşlarıyla direndik ve ölüm orucunu zafere taşıdık.
Bundan sonra da mücadele etmeliyiz, devrimci tutsakları hasta tutsakları yalnız
bırakmamalıyız, örgütlenmeliyiz. Mücadele edersek kazanırız, buna inanıyorum.” dedi.
Halkın sağlıkçısı Meryem Özsöğüt, hapishanelerde 1605 hasta tutsağın olduğunu bunun
604’ünün ağır hasta tutsak olduğunu söyledi. Son bir yılda 22 tutsağın hapishanelerde
katledildiğini ama bu sayının daha fazla olduğunu belirtti. Bunun nedeni de hapishanelerin ve
hapishanelerdeki uygulamaların tutsakları hasta edecek şekilde tasarlanması olarak ekledi.
Avukat Doğa İncesu, “İnfaz Yasasının 16 maddesine göre tahliye olması gereken birçok
hasta tutsak AKP’nin siyasi bir kurumuna dönüşen ATK yüzünden ölüme mahkûm ediliyor”
dedi. Hasta tutsaklara özgürlük oturumu bu konuşmalarla sonlandırıldı.
Şişli Belediyesi önünde direnen Turan Aktaş kurultayda söz aldı. “Direniş sürecinde
bana güç veren, moral veren en önemli şeyin hapishanedeki özgür tutsakların mektuplarıydı.
Ben büyük aileyle tanıştıktan sonra gerçek anlamda direnmeye ve ondan sonra Muammer
Keskin’in direnişten rahatsız olduğunu gördüm. Direnişi zafere kadar sürdüreceğiz, bunda
kararlıyım.” dedi.
İkinci oturum Naime Kara’nın konuşmasıyla başladı. Sürgün sevkleri, oğlu özgür
tutsak Fikret Kara üzerinden anlattı, hapishane hapishane dolaştırılan tutsaklar gittikleri her
hapishanede ayrı bir uygulamaya tabi tutulduklarını, onursuz çıplak aramadan geçirildiklerini,
F Tipi Hapishanelerde bir avuç gökyüzü olan havalandırmaların, demir parmaklıklarla
kapatıldıklarını, bunu tutsakların kabul etmeyip kırdıklarında oğlu Fikret Kara’nın işkencede
kaburgalarının kırıldığını, başka örneklerle de anlattı.
Oturumda söz alan Emrah Yayla, önce tutsaklığın ne olduğunu sonra da tecrit politikalarını
sürgünlerin hapishanede kurulan örgütlü birlikte yaşama saldırı olduğunu, sürekli sürgünlerin
bir işkence haline getirildiğini ifade etti.
Bu oturumda söz alan Halkın Hukuk Bürosu avukatı Seda Şaraldı, Y ve S Tipi hapishanelerini
Ayberk Demirdöven’in hapishaneden gönderdiği mektup ve çizim üzerinden hukuki statüsünü de belirterek açıkladı. Y Tipi, S Tipi ve Yüksek Güvenlikli hapishanelerin F tipi gerçeğinde başarılamayan tecrit ve izolasyon politikalarını bu işkencehanelerde başarmayı faşizmin deneyeceğini, bunun işkence ve suç olduğunu belirtti.
Lerzan Caner Conde ev hapsinde olması nedeniyle kurultaya gönderdiği mesajda “1,5 yıl
tutuklu kaldığını, bu 1,5 yılda 3 kere sürgün edildiğini. Tutsaklar sürgün edilirken kendilerine
haber verilmediğini, kendilerine bir eşya gibi davranıldığını. Fakat eşyalarının bile kendilerine
verilmediğini, her seferinde bir şeylerinin kayıp olduğunu, her gittikleri hapishanede yeniden
bir düzen kurmaları gerektiği, bu sürecin bir işkenceye dönüştürüldüğünü” ifade etti.
Bu oturumun bitiş konuşmasını yapan Naime Kara “evlatlarına para yatırdığı için tutuklanan
Tayad’lı Ailelerin, 9’u hala tutuklu, evlatlarımıza sahip çıkmak suç değildir. Biz evlatlarımıza
gönderdiğimiz kıt kanaat harçlıkları devletin verdiği hesaptan, devletin postanesinden
hapishanelere yatırıyoruz. Paraları bakanlık kullanıyor onların kasasına gidiyor. Böyle suç
olamaz, hapishanede her şey parayla satın alınıyor. Biz evlatlarımıza sahip çıkmaya devam
edeceğiz, onları yalnız bırakmayacağız” dedi.
3 oturum “Adalet isteyen ailelerin konuşmasıyla devam etti. Oturumun başında söz
alan Hasan Basri Yıldız, “Faşizm devlet araçlarıyla halkın üzerinde baskı kurmaktır” diyerek
oturuma başladı. Faşizm 85 milyonluk yeni sömürge bir ülkede iktidarı sürdürmek için
gözaltı, tutuklama, işkence ve katliamlara başvurur. Bunu kanıksamayacağız geçmişten
bugüne devrimcilerden aldığımız güçle örgütleneceğiz. Faşizme karşı mücadele etmeye
devam edeceğiz” dedi. 2007 yılın da Yürüyüş Dergisi dağıtırken polis tarafında sırtında
vurularak felç bırakılan Ferhat Gerçek söz aldı: “Adalet istiyoruz. Ben vurulduğumda yerde
polis beni tekmeledi. Yardım etmek isteyenlere bu teröristtir diyerek halkı korkuttu.
Yaralıyken hastanede işkence yapamaya devam ettiler. Ben ölmedim bir şekilde hayatta
kaldım adalet istiyorum.” dedi.
Bir sonraki konuşmacı iki evladı gerillada katledilen ve iki evladı tutsak olan Kemal gün:
“Dersimde 11 gerillanın bombalarla katledildiğini. Katledilen gerillanın hiçbirini kendi
evlatlarından ayırmadığını onların mezar hakkı için de direndiğini, 98 gün açlık grevi
yaptığını ve sonunda evlatlarının kemiklerini kendi elleriyle sığınaktan çıkarıp mezar hakkını
kazandığını” söyledi. Bu ülkede mezar hakkına sahip olmak için bile direnmek gerektiğini,
direnmeden hiçbir hakkın kazanılmayacağını” belirtti. “İki evladının da haksız hukuksuz yere
tutukladığını, onların özgürlüğü için de bugünde oturma eyleminde olduğunu, evlatları özgür
kalıncaya kadar direneceğini ve onların sonuna kadar arkasında olduğunu” söyleyerek
konuşmasını tamamladı.
Adalet savaşçısı Mustafa Koçak’ın babası Hasan Koçak: “Sabah Mustafa’nın mezarına gittim.
Buraya oradan geldim. Bugün senin adına gidip konuşacağım, her gittiğim yerde Mustafa
Koçak’ın babası olduğum için saygı görüyorum, iyi ki Mustafa Koçak’ın babasıyım. Tüm
işkencelere direndi, oğlumla gurur duyuyorum. Adalet yok ama adalet savaşçısı Mustafa var.
Onuru acımızdan daha büyük. Gururla Mustafa’nın babasıyım diyorum.”
Adalet isteyen Dilek Doğan’ın annesi Aysel Doğan: “Kızımı gözlerimin önünde katlettiler
bunu unutmayacağım. Kızım için adalet isteyen oğluma 22 yıl hapis cezası verdiler. İki oğlum
yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Evlatlarıma hasret kaldım. Adalet istemekten
vazgeçmeyeceğim, adalet istiyorum. Çok doluyum konuşamayacağım, tek bir isteğim var
ADALET!” diyerek sözleri tamamladı.
Son oturumda hapishanelerde yaşanan hak gaspları, keyfi uygulamalar ve sürgün
sevklere karşı mücadeleyi tutsak aileleri meclisinde büyüterek saldırıları durdurabiliriz.
Anadolu’dan gelen aileler tutsak aileleri meclislerinin ihtiyaç olduğunu tutsakların
bulundukları illerde ailelerle bağlarının güçlü olması gerektiğini, aileler arasındaki
kopuklukların böyle giderilebileceğini, tutsakların ihtiyaçlarını, taleplerini daha erken
karşılayabileceklerini, tutsakların taleplerini kamuoyuna daha etkili aktarabileceklerini
konuştular. Kurultayın sonunda kapatılan TAYAD’ın tekrardan kurulmasını, tutsakların
yaşadıkları hak gasplarını keyfi uygulamalara karşı tutsak aile meclislerinin kurulmasını ve
ortak eylem kararları alındı.
Tutsak aile meclisleri oturumundan sonra söz alan Grup Yorum bu kurultayda
olmaktan son derece onur duyduklarını Grup Yorum üyelerinin de tutsak olduğunu Helin’in
İbrahim’in devrimci mücadelede ve Grup Yorum’un konser yasaklarına karşı ölüm orucunda
şehit düştüklerini onların adına da bu mücadeleyi omuzlayacaklarını onlara söz verdiklerini
ifade ettiler. Kurultay Grup Yorum şarkıları ve halaylarla sonlandırıldı.
YAŞASIN TAYAD, YAŞASIN TAYAD’LI AİLELER.