Aylardır bu yasalardan birinci dereceden sorumlu Adalet
Bakanlığı önünde açılan direniş çadırında 24 saatlik nöbet devam ederken bu
direnişe bir yenisi daha eklendi. Adım atmayan, Almanya hukukçularını kendi
yasalarında olan ve keyfi olarak devrimcilere, ilericilere karşı uygulanmayan
yasalarını uygulamaya davet ediyor. Direnişe karşı sansür uygulayan,
duymamazlıktan gelen başta Almanya Adalet Bakanlığı olmak üzere Hakimleri,
savcıları Adil olmaya çağırıyor.
Peki tüm bu yaşananlara bakarak şu soruyu sorabiliriz:
Almanya da hukuk var mı?
Adalet var mı?
Demokrasi var mı?
İnsan hakları var mı? Her fırsatta başka bir ülkeye
demokrasi dersi vermeye kalkan Almanya da bunların hiçbiri yoktur. Kanlı Nazi
geçmişinden kalan yasaları yürüklükte tutulmasının anlamı budur. Yıllardır
maruz kaldığımız uygulamalar, 129 yasalarının varlığı bunun kanıtıdır. Sadece
bizim ülkemizde olduğu gibi faşist ülkelerde değil Burjuva Demokrasisinin
olduğu emperyalist ülkelerde de halk için, emekçiler için, ilerici devrimciler
için Adalet yoktur, demokrasi yoktur. Eğer olsaydı 129 gibi bir yasaya ihtiyaç
duymazdı.
129 Yasaları demokrasi adına yapılan her faaliyeti yargılama
keyfiliğinin olması demektir.
Bir düğününün, bir nişanın, bir cenazenin, bir pikniğin,
aile kampının veya bir eylemin yargılanma gerekçesi yapılması anlamına gelmektedir.
İşlenen bir suçun cezalandırılması değil, kafamızın içindekinin,
düşüncelerimizin hatta niyetimizin Almanya tarafından "kötü" görülüp
yargılanması, cezalandırılması demektir. Peki hangi uluslararası hukuka göre?
Bunun için tıpkı faşizmde olduğu gibi bir kurumun iki dudağı arasında olan
yetkiye göre bu keyfileştirilmiştir. Keyfi olan hiçbir hukuk Adalet sağlayamaz.
Adı üstünde keyfidir. Aynı iş, aynı amel, aynı eylem, kişiden kişiye göre hem
demokratik, hem de terör faaliyeti olarak görülebilir, iki şekilde değerlendirilebilir.
129 a ve b yasaları tamı tamına bu demektir.
Biz işte bu hukuksuzluğu kabul etmiyoruz. Bu keyfilikte
davranılıp öbür taraftan demokrat olunamaz! Bu gerçekliği teşhir etmek, hem
Alman hem de dünya kamuoyuna anlatma görevi de bizzat bu hukuksuzluğa
uğrayanların görevidir. Bu adaletsizliği teşhir ediyoruz, edeceğiz. Tamda bu
hukuksuzluğun emrini verenlerin, bu hukuksuzluğu uygulayanların ve bu
hukuksuzluğu sürdürenlerin kurumlarının, gözlerinin önünde olmaya, direnmeye
devam ederek sürdürüyoruz.
300'lü günlere yaklaşan Eda Deniz Haydaroğlu'nun incelmiş
bedeniyle anlatmaya çalıştığı budur.
Ilgın'ın, Sevil'in ve İleni'nin anlattığı budur.
Talepleri de nettir. Karşılanabilir ve zaten doğallığında
yapılması gerekeni hukuksal olanı yapmalarıdır. Kendi yasalarına uyup, tutuklu
olan üç devrimciyi serbest bırakmaları ve faşist olan, keyfi olan 129
yasalarının tartışılması, kaldırılmasıdır. Eğer Almanya yargısı keyfi
davranmaya devam ederse elbetteki bizlerde bu keyfiliği teşhir edeceğiz,
Adaleti isteyeceğiz. Bu direniş keyfilikle bitmez. Büyümeye devam eder. Şimdiden
başka ülkelerde de aynı taleplerle direnişler başladı. Bu direnişler yayılmaya
ve büyümeye devam edecektir.
Halkımız, yoldaşlar,
Süresiz açlık grevi direnişi ve bu direnişin talepleri için
başlatılan Çadır direnişleri sadece direniş talepleri için değildir. Bu
direnişin amacı bu talepler nezhinde bizim ve çocuklarımızın geleceğidir.
Çocuklarımızın da aynı keyfiliklerle karşılaşmamaları içindir. O nedenle de
Berlin'de ve Düsseldorf'ta açılan çadırları sahiplenelim. Orada direnen
evlatlarımızın yanında, direnişin omuz başında olalım. Direniş Çadırları bizim
başeğmezliğimizin kanıtıdır. Başeğmeyen evlatlarının yanında olmak bu çadırları
ikinci evimiz yapmakla mümkündür. Çadır bizim evimiz, direniş kalemiz
emperyalistlere karşı ADA'mızdır. Çadırlarımızı sahiplenelim, evlatlarımızı
sahiplenelim, mahkemelerimizi sahiplenelim. Bir günlük, üç günlük, beş günlük,
bir haftalık ya da süresiz açlık grevleri yapalım. Zafere giden yol bu direniş
kalelerinden geçiyor. Kar, kış, kıyamet demeden, açlıkla hücre hücre direnen
evlatlarınının yanında olmak, onları sahiplenmekle gelecek zafer. Ne kadar
sahiplenme o kadar çabuk zafer demektir. Direnişin ve zaferin matematiği de
budur.
Eda Yaşasın, Ilgın Yaşasın, Sevil Yaşasın, İleni Yaşasın
diyoruz ve bunu sağlayacak yegane güç sende, bende, bizdedir. Bu gücün adı
halktır. Bunu başaracağız. Zaferi hep birlikte zaferi halkımızla kazanacağız!
Bunun için biraz emek, biraz vefa, biraz çaba yeterlidir. Herkesi bu zafere
ortak olmaya, geleceğimize sahip çıkmaya çağırıyoruz.
YAŞASIN SÜRESİZ AÇLIK GREVİ DİRENİŞİMİZ!
YAŞASIN ÇADIR DİRENİŞİMİZ!
TALEPLER KABUL EDİLSİN, EDA, ILGIN, SEVİL, İLENİ YAŞASIN!
ÖZGÜL EMRE, İHSAN CİBELİK, SERKAN KÜPELİ SERBEST BIRAKILSIN!
DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ!
ALMANYA HALK CEPHESİ
ADALET İSTİYORUZ!