HALKIN HUKUK BÜROSU'NA VE DEMOKRATİK KURUM VE KİŞİLERE YÖNELİK BASKINLAR, GÖZALTI VE TUTUKLAMA İŞLEMLERİ HUKUKİ BİR SORUŞTURMANIN DEĞİL BİR İNTİKAM OPERASYONUN SONUCUDUR.
6 ŞUBAT KOMPLOSUYLA TUTSAK EDİLEN
HALKIN AVUKATLARI VE MÜVEKKİLLERİMİZ SERBEST BIRAKILSIN.
12 Şubat 2024
6 Şubat'ta "İstanbul Adalet Sarayı" önünde meydana
gelen silahlı saldırı ve çatışma olayının ardından, sadece birkaç saat içinde
başlatılan polis operasyonu kapsamında, başta Halkın Hukuk Bürosu ve Grup Yorum'un
sanat çalışmalarını yürüttüğü İdil Kültür Merkezi olmak üzere demokratik
kurumların basılması ve meslektaşlarımız Seda ŞARALDI, Nazan Betül VANGÖLÜ
KOZAĞAÇLI, Didem BAYDAR ÜNSAL dahil olmak üzere 53 kişinin hiçbir maddi ve
hukuki temeli olmayan iddialarla tutuklanması açıkça hukuka aykırıdır.
Halkın Hukuk Bürosu ve diğer kurumlara yapılan baskınlar,
gözaltı ve tutuklama işlemleri hukuki bir soruşturma işleminin bir parçası
değil kamu gücü kullanılarak ve intikam amaçlı olarak gerçekleştirilen bir devlet
terörünün sonucudur. Bu devlet terörünün sonucunda yapılan tüm bu işlemler
keyfi ve hukuka aykırı işlemlerdir. Ortada büyük bir komplo, tam bir keyfilik,
tam bir yasadışılık, tam bir zorbalık vardır. Bu keyfilik, bu zorbalık, bu
hukuk tanımazlık Türkiye’de artık hiç kimsenin hukuk güvenliğinin kalmadığının
bir kez daha ilanıdır.
Sözünü ettiğimiz tablonun ortaya çıktığı bu komplonun
gelişim sürecine, meslektaşlarımıza ve müvekkillerimize yöneltilen suçlamalara
baktığımızda ortada nasıl bir yasadışılık, nasıl bir keyfilik ve ne kadar büyük
bir komplonun söz konusu olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Olaylar şu şekilde gelişmiştir:
6 Şubat 2024 Salı günü, yerel saat ile 11.45 sıralarında,
Çağlayan'da bulunan "İstanbul Adalet Sarayı" önünde polisle DHKC
üyesi iki silahlı eylemci arasında bir silahlı çatışma meydana geldiği, çatışma
neticesinde Emrah Yayla ve Pınar Birkoç isimli DHKC üyeleri ve yoldan geçen bir
kişinin yaşamını yitirdiği, 3'ü polis olmak üzere 5 kişinin de yaralandığı
basına yansımıştır. Bahsi geçen silahlı çatışmanın ardından, olaydan sadece
birkaç saat sonra, birçok demokratik kurum ve birçok eve yönelik polis
baskınları gerçekleştirilmiş ve toplam 103 kişi, haklarında hiçbir somut delil
hatta bilgi dahi olmaksızın, adliye önünde yaşanan silahlı eylemle ilgisi
olduğu iddiasıyla gözaltına alınmıştır.
Gözaltına alınan
meslektaşlarımız ve müvekkillerimiz soruşturma savcılığı tarafından verilen
"kısıtlama kararı" gerekçe gösterilerek 24 saat boyunca avukat
yardımından yararlandırılmamış ve 3 gün boyunca hukuka aykırı bir şekilde
gözaltında tutulmuştur. 3 günlük gözaltı sürecinin sonunda sorgu hakimliğine
çıkarılan meslektaşlarımızdan Seda ŞARALDI ve Nazan Betül VANGÖLÜ KOZAĞAÇLI
adliye önünde meydana gelen silahlı saldırı eylemiyle bağlantılı oldukları
gerekçesiyle, "cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs" ve "tasarlayarak öldürme” suçuna iştirak
ettikleri" iddiasıyla, Didem BAYDAR ÜNSAL ise DHKP-C örgütüne üye olduğu
iddiasıyla tutuklanmış, Berrak ÇAĞLAR ise "yurt dışına çıkış yasağı"
tedbiriyle serbest bırakılmıştır.
Burada yaşanan
hukuksuzluğun, keyfiliğin açık bir göstergesi olan bir diğer husus da gözaltına
alınan kişilerden meslektaşlarımızla birlikte (aynı veya benzer gerekçelerle)
tutuklama istemiyle Sulh Ceza Hakimliğine sevk edilen 53 kişinin tamamının tutuklanması,
diğerlerinin ise “yurt dışına çıkış yasağı” tedbiri uygulanarak serbest
bırakılmasıdır. Bu durum da yapılan işlemlerin hukuka aykırılığını, keyfiliğini
göstermektedir. Şöyle ki; sorgu işlemlerini gerçekleştiren Sulh Ceza Hakimleri,
gerçek bir yargılama faaliyeti yapmamış, yalnızca yasal prosedür gereği
yapılması gereken “ifade alma/sorgu” işlemlerini yerine getirerek,
müvekkillerimizin ve meslektaşlarımızın savunmalarını dikkate dahi almadan, hiçbir
hukuki değerlendirme yapmadan, kişilerin hukuk durumlarını, yaş ve sağlık
durumları gibi kişisel durumlarını vb. değerlendirmeksizin, aralarında 70 yaş
üzerinde olan ve ağır sağlık sorunları bulunan yaşlı kişiler de dahil olmak
üzere, tutuklanması istenen herkesin tutuklanmasına karar vermiştir. Bu nedenle
bu kararların hukuki kararlar olmadığı ve gerçekte “karar” adı verilen bu belgelerin
altında imzası bulunan hakimler tarafından verilmediği, talimat üzerine
verilmiş kararlar olduğu açıktır.
Serbest bırakılan
meslektaşımız Berrak ÇAĞLAR'ın ve Halkın Hukuk Bürosu'nda yapılan arama
sırasında hazır bulunan meslektaşlarımızın büroda yapılan arama ve yakalama
işlemine ilişkin anlatımları ve tutuklanan meslektaşlarımızın ifade ve sorgu
tutanaklarına yansıyan ifadeleri yaşanan hukuksuzluğu, keyfiliği açıkça ortaya
koyan niteliktedir. Bu anlatımlara göre yapılan baskının gerekçesi
meslektaşımız Seda ŞARALDI’nın yakalanmasıdır. Başka bir ifadeyle meslektaşımız
Seda ŞARALDI'yı yakalamak amacıyla söz konusu baskın gerçekleştirilmiş ancak o
sırada tesadüfen orada bulunan diğer meslektaşlarımız da gözaltına alınmış ve
onlara da aynı suçlamalar yöneltilmiştir. Arama sırasında büroda bulunan savcı,
baskın sırasında büroda bulunan Seda ŞARALDI dışındaki meslektaşlarımızla
ilgili de "onlarla ilgili yakalama kararı yok ama onlar için de bir şeyler
buluruz" diyerek polislere meslektaşlarımızı gözaltına almaları yönünde
keyfi şekilde talimat vermiştir. Bu keyfi talimat üzerine gözaltına alınan iki
meslektaşımız Didem BAYDAR ÜNSAL ve Nazan Betül VANGÖLÜ KOZAĞAÇLI da Seda ŞARALDI
ile birlikte tutuklanmıştır. Tek başına bu durum bile yaşanan keyfiliğin ve hukuka
aykırılığın boyutunu açıkça göstermektedir.
Hukuka aykırı
şekilde gözaltına alınan meslektaşlarımıza ve müvekkillerimize savcılıkta ve
tutuklama istemiyle sevk edildikleri sorgu hakimliğinde yöneltilen suçlamalar
ise ortada büyük bir komplo olduğunu; meslektaşlarımızın, hiçbir maddi ve
hukuki dayanağı olmayan, hiçbir delile dayanmayan soyut, hayal ürünü
suçlamalarla mesleki faaliyetleri nedeniyle cezalandırılmak istendiğini
göstermektedir.
Meslektaşımızın
gözaltına alınmalarının ve tutuklanmalarının tek ve gerçek nedeni Halkın Hukuk
Bürosu'nda avukatlık yapmalarıdır. Tutuklanan meslektaşlarımızın da avukatlık
faaliyetlerini yürüttükleri Halkın Hukuk Bürosu, siyasi iktidarın muhaliflerine
karşı baskı, sindirme ve cezalandırma aparatı haline gelen yargı organları
tarafından daha önce de birçok kez kriminalize edilmiş ve benzer saldırıların
hedefi olmuştur. AKP iktidarının talimatlarıyla hareket eden hakim ve savcılar
daha önce de "DHKP-C'yle bağlantılı olduğu" iddiasıyla Halkın Hukuk
Bürosunda çalışan avukatları hedef alarak tutuklamış, yıllara varan hapis
cezaları vermiştir. Hatırlanacağı üzere, 2013 ve 2017 yıllarında Halkın Hukuk
Bürosu'na yönelik yapılan operasyonlarda da -bugün olduğu gibi- hiçbir hukuki
ve maddi dayanağı olmayan iddialarla meslektaşlarımız tutsak edilmiş, hukuka
aykırı, siyasi yargılamalar sonunda yine siyasi kararlarla onlarca yıllık hapis
cezaları verilmişti. Şu anda 9 meslektaşımız hala bu hukuksuz yargılamalar
sonucunda verilen cezalar nedeniyle tutsak durumdadır.
Bugün de benzer bir
durumla, avukatlık mesleğine yönelik benzer bir saldırıyla karşı karşıyayız.
Halkın Hukuk Bürosu ve halkın avukatları bugün bir kez daha kriminalize edilmek
ve mesleki faaliyetlerinden dolayı cezalandırılmak isteniyor. Meslektaşımız
Seda ŞARALDI İstanbul'da bulunan Halkın Hukuk Bürosu'nun yöneticisi olmakla,
Halkın Hukuk Bürosu'nda faaliyet yürütmekle, bu şekilde DHKP-C üyesi olmakla
suçlanıyor. Baskın sırasında tesadüfen Halkın Hukuk Bürosu'nda bulunan, bu
nedenle gözaltına alınan meslektaşımız Nazan Betül VANGÖLÜ KOZAĞAÇLI ise
Ankara'da bulunan Halkın Hukuk Bürosu'nun yeticisi ve DHKP-C üyesi olmakla
suçlanıyor. Bu iddialar ise gizli tanık ifadelerine ve daha önce yargılama
konusu yapılan itirafçı ifadelerine dayandırılıyor. 2017 yılındaki hukuka
aykırı yargılama nedeniyle tutsak edilen meslektaşlarımızdan biri olan ve
verilen hapis cezasının tamamı infaz edildikten sonra geçtiğimiz Kasım ayı
sonunda, yani sadece 1,5 ay önce serbest bırakılan Avukat Didem BAYDAR ÜNSAL
ise, sadece 1,5 ay önce tahliye edilmesine ve baskın sırasında tesadüfen Halkın
Hukuk Bürosu'nda bulunduğu için gözaltına alınmasına rağmen, "örgüt üyesi
olmakla" suçlanarak hukuka aykırı şekilde tekrar tutuklanmıştır.
Meslektaşlarımız
Seda ŞARALDI ve Nazan Betül VANGÖLÜ KOZAĞAÇLI ve birçok müvekkilimiz, bu soyut
ve temelsiz iddia ile TCK'nın 309/1 maddesinde düzenlenen "CEBİR VE ŞİDDET
KULLANARAK ANAYASAL DÜZENİ KALDIRMAYA TEŞEBBÜS ETMEK" ve TCK 82/1 maddesinde
düzenlenen "TASARLAYARAK ÖLDÜRME” suçunu işledikleri iddiasıyla tutuklanmışlardır
ve "AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPİS CEZASI" tehdidiyle karşı karşıyadırlar.
Avukatların bu
şekilde, geçmişte var olan veya halen devam eden avukat-müvekkil ilişkisi
nedeniyle, müvekkilleri tarafından işlendiği iddia edilen fiillerden dolayı
suçlanmalarının hiçbir hukuki açıklaması yoktur. Meslektaşlarımızın hiçbir maddi
ve hukuki temeli olmayan, komplo ürünü iddialarla tutuklanması ve " CEBİR
VE ŞİDDET KULLANARAK ANAYASAL DÜZENİ KALDIRMAYA TEŞEBBÜS ETMEK" "TASARLAYARAK
ÖLDÜRME” suçlamasıyla karşı karşıya kalmaları açıkça hukuka aykırıdır ve bu
durum avukatlık mesleğine yönelik ağır bir saldırı ve tehdittir.
Bu nedenle tüm
meslektaşlarımızı, tüm ulusal ve uluslararası hukuk örgütlerini, tüm baroları
meslektaşlarımızın hukuka aykırı şekilde tutuklanmasına ve avukatlık mesleğine
yönelik bu ağır tehdit ve saldırı karşısında tavır almaya, meslektaşlarımıza
yönelik bu komployu boşa çıkararak özgürlüklerini sağlamak için birlikte
mücadele etmeye çağırıyoruz.