1 mayıs açıklamalar adana alibeyköy almanya altınşehir amed amerika anadolu anadolu alevi hareketi anadolu federasyonu anadolu kültür merkezi ankara antakya antalya antep anti-emperyalist cephe armutlu armutlu haber ataşehir avcılar avrupa avusturya bağcılar bahçelievler bakırköy basın emekçileri meclisi bayrampaşa belçika belgesel beşiktaş beykoz boğaziçi bulgaristan bursa cephe milisleri çağlayan çanakkale çayan çayan mahallesi çekmece çerkezköy dağevleri denizli dersim dev-genç devrimci alevi hareketi devrimci işçi hareketi dhkc dhkc gerilla direnişler diyarbakır doğançay duyurular dünya düzce elazığ emekli meclisi esenyurt eskişehir festival filistin filmler FOSEM Fransa galatasaray gazi Gebze gençlik gerilla giresun gözaltı grup yorum gülsuyu gülsuyu gülensu gündoğdu hacı ahmet Hacıahmet hacıhüsrev halk bahçesi halk cephesi halk meclisi halkın hukuk bürosu halkın mühendis mimarları hasan ferit gedik hasköy hatay hindistan hollanda Isparta idil halk tiyatrosu idil kültür merkezi ikitelli ingiltere İngiltere istanbul isveç isviçre İsviçre işçi meclisi italya izmir kadıköy kampanyalar kamu emekçileri cephesi karadeniz kartal kazova kazova bülten kınık kıraç kocaeli kore kurslar kuruçeşme küba küçükçekmece kültür sanat kütahya lubnan malatya maltepe Maraş mardin Mektuplarımızla Tecriti Kıralım mersin muğla Muharrem Karataş munzur nurtepe okmeydanı ortaköy ömürtepe örnektepe piknik Polonya radyo röportajlar sakarya samsun sanat meclisi sarıgazi sesli okuma Sevgi Erdoğan Vefa Evi siirt silivri silvan sinop spor suriye sümerler şiir şiirler şişli taksim tavır dergisi TAYAD tekirdağ tiyatro Tokat trabzon tuzla türkiye UTMP videolar wan yalova yenibosna yeşilkent yunanistan yürüyüş dergisi Zürich

Türkiyeli Tutsak Antifaşistler Emperyalizmi Yargılamaya Devam Ediyor

Yaklaşık 2 buçuk senedir Almanya'da tutuklu olan ve bir seneyi aşkındır mahkemeleri süren devrimci tutsaklar Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli; Emperyalizmi yargılamaya devam ediyorlar.

12 Eylül 2024 tarihli duruşmaya Özgül Emre bir açıklama okuyarak başladı. Açıklamasında ülkemizin tarihsel, siyasal, ekonomik ve kültürel gerçeğini anlattı. Özgül Emre açıklamasında şu sözlere yer verdi;

'Emperyalizm ülkeleri açık işgallerle sömürüyordu. Dünya halkları bu açık işgalleri Cezayir, Vietnam ve Küba gibi örneklerden bilir. Ancak halklar bu işgallere karşı direnerek işgalcileri kovmayı başardılar. Vietnam Emperyalizm için bir mezarlığa dönüştü. Vietnam savaşında tonlarca bomba atıldı, kimyasallarla, üstün teknolojiyle katledildi Vietnam halkları. Ama Emperyalizm tüm askeri üstünlüğüne rağmen yenildi. Halklar ise bu zaferi sevgi ve coşkuyla karşıladılar. Vietnam'da olduğu gibi direnen halklar devrimler ve halk kurtuluş savaşlarıyla Emperyalizme darbeler vurdular. Bu umut halklar arasında yayıldı. Birçok ülkede sosyalist, devrimci düşünceler gelişti, örgütler kuruldu.

Buradan ders çıkaran emperyalistler açık işgallerden vazgeçip yeni yöntemlerle işgal etmeye başladı. Artık emperyalizm ürünleriyle, gemileriyle, süt tozuyla, ekonomik anlaşmalarıyla işgal ediyordu ülkeleri. Bizim ülkemizde de aynen bunlar yaşandı. Bu şekilde yeni sömürge haline getirildi.

Anadolu halkları kurtuluş savaşında küçük burjuvazinin öncülüğünde özgürlüklerini elde ettiler. Anti emperyalist mücadele döneminde ilerici olan küçük burjuvazi, kurtuluş sonrasında sınıf karakteri gereği gericileşti. Bu yanıyla SSCB tarafından desteklenen anti emperyalist kurtuluş savaşı şunu gösterdi; Anadolu silah zoruyla işgal edilemez. Ancak ekonomik anlaşmalar ülkemizi adım adım bağımlı hale getirip işgali sessizce gerçekleştirdi.

Bundan dolayı kendi iç dinamikleriyle gelişen bir kapitalizm olmadığı için, çarpık gelişen bir kapitalizmden söz ediyoruz. Küçük burjuvazi başta yap-işlet-devret yoluyla kapitalizmi yukarıdan örgütlemeye çalışsa da, ülkemizin yeni sömürgeleşmesiyle artık bu bile yapılmadı. Dolayısıyla ABD ve Avrupa ülkeleri gibi kendi iç dinamikleriyle gelişen kapitalist ülkelerde olan burjuva demokrasisi dahi yoktu Anadoluda. Silah yoluyla elimizden alınamayan özgürlüğümüz ekonomik anlaşmalarla ve bağımlılık ilişkileriyle adım adım elimizden alındı. Emperyalizme kapı tamamen açıldı. Bu işgali gizlemek için evet bayraklar dalgalanıyor, göstermelik arada bir seçimler düzenleyen bir parlamento var, ordusu ve polisi var Türkiye'nin. Ama bunların hiç biri bizim özgürlüğümüzün simgesi değil, bağımlılığımızı örtmek içindir.

 

Çarpık kapitalizmden dolayı yeterli güce sahip olmayan burjuvazi; Pre kapitalist unsurlarla, yani toprak ağaları, tefeci-tüccarlarla işbirliği yaparak birleşti. İşte biz buna Oligarşi diyoruz. Oligarşinin dışa bağımlı bir ekonomiyi güçlendirmek için değil, kendi çıkarlarını gözetlediği için ise ülkemiz sürekli bir kriz halindedir. Biz bu krize milli kriz diyoruz. Bu milli kriz ister istemez ayaklanmalara, isyanlara yol açacağı için Oligarşinin, bütün yeni sömürgelerde olduğu gibi, ülkeyi yeni sömürge tipi faşizmle yönetmesi gerekiyordu.

 

Sömürge tipi faşizm klasik faşizmden farklıdır. Klasik faşizmden farklı olarak yukarıdan aşağıya devlet eliyle örgütlenen bir faşizmdir. Bugün MHP ismi altında devletin bir parçası olan sivil faşist hareket kuruldu. Bu sivil faşist hareketi faşizmin hedefleri doğrultusunda şovenizmi yaygınlaştırarak Kürdü, Lazı, Arabı, Çerkezi, Aleviyi ve Ermeniyi Türke düşmanlaştırarak sorunu halklar arasındaymış gibi göstermeye çalıştı. Kendisini oluşan öfkenin hedefi olmaktan çıkardı.

 

Ülkemiz faşizmle yönetilen bir ülkedir. Siz bunu sözde bilimsel kavramlarla inkar etmeye çalışabilirsiniz. Totaliter, otoriter ve hatta diktatörlük diyebilirsiniz. Çıkarınız doğrultusunda tüm bu kavramları yakıştırabilirsiniz ülkeye. Yalnız bizim sizin tespitlerinize ihtiyacımız yoktur. Demokrasi ve özgürlük getireceğinize de inanan yoktur. Afganistan'ı, Irak'ı, Libya'yı demokrasi ve özgürlük adı altında cehenneme çevirenler bize demokrasi dersi veremezler. Sizden demokrasi ve özgürlük beklemiyoruz. Gölge yapmayın yeter! Bırakın ülkemizin tahlilini orada yaşayan, üreten, bütün acıları çeken biz halklar yapalım.

BİZ BÜTÜN ZULÜMLERİNİZE, ADALETSİZLİKLERİNİZE KARŞI YENİ BİR ÜLKE DEĞİL, YENİ BİR DÜNYA KURACAĞIZ!'

Yaklaşık 50 seyircinin bulunduğu salonda Özgül Emre'nin açıklaması sonrasında büyük bir alkış yankılandı. Açıklamadan sonra mahkemeye ara verildi. Araya ayrılırken Özgül Emre gelenlere şu şekilde seslendi; 'Devlet en üst biriminden en alt birimine kadar çürümüştür. Narinin katili AKP'dir. Narinleri, Ayşenur'ları bitiremeyecekler. Devrimciler var olduğu sürece Narin'leri öyle ellerini kollarını sallaya sallaya katledemeyecekler!'

Özgül Emre'nin yaptığı açıklamadan sonra verilen ara bittikten sonra savcı Setton mütalaayı okumak üzere hazırlandı. Setton'un mütalaası şu şekildeydi;

Bu dava bir sene sürdü. İddia makamı mahkemeye birçok tanık ve belge sundu. Bu belgeler özellikle Özgürlük Basın Bürosu, Musa Aşoğlu operasyonu ve Murat Aşık operasyonu üçlüsünden oluşmaktadır. Yüzlerce delil sunduk.

Sanıkların bu iddialara ve delillere bir sene boyunca cevap verme imkanı oldu. Ancak hiç biri bu imkanı değerlendirmedi. Önceki DHKP-C davalarına bakıldığında ise bu çok şaşırtıcı değildir. DHKP-C için gayet normal bir tavırdır bu. Çünkü bu örgüt içinde devlet makamlarıyla işbirliği yapmak suç sayılır, yapan ise hain ilan edilir. Bu hain ilan ettikleri kişilere yönelik de çok ağır cezaları vardır. Bu ölüm cezasına kadar varabilir.

 

Sanıklar Emre ve Cibelik davanın içeriğine hiç değinmediler, ancak soyut bir şekilde Türkiye'nin durumunu anlatıp durdular. Sanık Küpeli ise Hamburg ve Kuzey Almanya sorumluluğu ile ilgili tek bir cümle bile söylemedi. Oysa bunu yapmak için çok fırsatı oldu. Delillere yönelik hiç bir şey demediler. Biliyoruz ki burada örgütün izin verildiği kadar konuştular. Üçü de klasik DHKP-C tavrı içindeydi.

 

Irkçılığa ve Faşizme karşı mücadele meşrudur. Evet. Ama bu meşruluk her yöntemi meşrulaştırmaz. Biliyoruz ki özellikle bütün haklılığa sahip olduğunu düşünenler yöntemlerinde sınır tanımazlar. Acımasız olurlar. Bu dini örgütlerde de, sosyalistlerde de öyledir. DHKP-C sosyalizmi savunan bir örgüt olarak sosyalizmi meşru demokratik yollarla değil, silah zoruyla getirmek istiyor.

 

Sanıklar bu mahkemede 'faşizm' kavramını defalarca kullandılar. Kavramı adeta enflasyona uğrattılar. DHKP-C için Marksist-Leninist olmayan herşey Faşizmdir.

 

Örgütün amacı adaletsizliğe ve zulme karşı mücadele değildir. Asıl hedefleri devleti yıkıp yerine Marksist-Leninist totaliter bir devlet kurmaktır. DHKP-C halkın temsilcisi ve tartışılmaz öncüsü olduğunu iddia ediyor. Parti programında silahlı mücadelenin hedefi 'halk iktidarını kurmak' olduğunu söylüyor. Halka demokrasi, olgarşi ve karşı devrimcilere karşı ise diktatörlük diyorlar.

 

Demokrasi dedikleri ise aslında DHKP şemsiyesi altında halkın özyönetimi. Bu konuda iktidar iddiası mutlaktır. Demokrasiye nasıl baktıkları şuradan da anlaşılıyor: Karşı devrimcilere karşı diktatörlük. Halkın örgütlenmesi önündeki bütün engellere karşı savaş. Oligarşi ve faşizme karşı devrimden sonra da amansız ve acımasız bir savaş.

 

Yazarlara ve aydınlara destek sunacaklarmış. Ama sadece halkın çıkarları için çalışırlarsa. Tüm bunlar özgürlükçü demokrasi anlayışına terstir. Bütün basın yayın halkın, yani partinin elinde olacakmış. Fikir ve ifade özgürlüğü olacakmış ama karşı devrimciler şiddetle engellenecekmiş.

 

Halk mahkemeleri kurulacakmış. Kişiler arasındaki davalar Marksist-Leninist ideolojisi ve anlayışa göre çözülecekmiş.

 

Yani DHKP-C demokratik bir örgüt değildir. Ölüm, kan ve gözyaşı kusanlar demokrat sayılamazlar. Savaşçılarını anlamsız, gereksiz eylemlere gönderip propaganda malzemesi yapmak için şehit edenler demokrat olamaz.

 

Bunlar buradaki sanıklar için de geçerlidir. Evet, onlar silahlı mücadelede doğrudan yer almazlar. Ama ideolojik ve somut olarak silahlı mücadelenin propagandasını yaparlar, insan örgütlerler ve para toplarlar. Dolayısıyla örgütün bütün yöntemleriyle tek vücut haline gelirler.

 

Muhalif olmak ayrıdır, terör örgütü üyesi olmak ayrıdır. Biri meşru, diğeri ise yasalarımız tarafından cezalandırılır.

 

Bu dava boyunca birçok açıklama yapıldı. Hemen başlarında bu dava için 'Türkiye'ye hizmet' başlıkları atıldı. Çok spekülasyon yapıldı, komplo teorileri üretildi. Bunlara hepimiz şahit olduk, o yüzden detaylara daha fazla inmeyeceğim. Önemli olan bu da değil. Önemli olan DHKP-C'nin terör örgütü olup olmadığı. Önemli olan 3 sanığın DHKP-C üyesi olup olmadığıdır. Önemli olan budur.

 

Türkiye'ye gelince. Türkiye'nin faşist olup olmadığını kişiler, örgütler, kurumlar ya da aydınlar belirlemez, hatta Federal Almanya Cumhuriyeti hükümeti de belirlemez. Bunu ancak ve ancak yasalar belirler. Yani 129a ve b yasaları belirler.

 

Bu dava kapsamında örgütün kapsamında olan 3 kişi tarafından açlık grevi de yapıldı. Örgütün yayınları, özellikle Halkın Sesi TV, Umut TV ve Halk Okulu dergisi bu açlık grevini destekledi ve defalarca propagandasını yaptı. Talepleri 129a ve b yasalarının kaldırılmasıydı. Daha sonra İhsan Cibelik'in tedavi olması da bu taleplere eklendi. Şunu belirtelim; Biz Cibelik'in tedavisine hiç bir zaman karşı çıkmadık. Ancak biz dedik ki; Bu tedavi tutukluluk koşullarında da yapılabilir. Neticede ameliyat oldu ve olurluluğunu da görmüş olduk. Bu mahkeme salonunda sanık Emre de açlık grevinden bahsetti. Avukatlar da birçok dilekçede bu direnişten söz ettiler. Bu konuyla ilgili mahkeme heyeti, iddia makamı ve savunma arasında bir toplantı gerçekleşti. Bu toplantıda savunma 'Bizim Eda'dan bahsetti. Tutukluluk konusunda bir çözüm önerdiler.Umut TV'de yayınlanan bir zafer kutlamasında yapılan videoda avukat Yener Sözen de yer aldı ve şu açıklamalarda bulundu: 'Sizin eyleminiz tutsaklara moral verdi. Çok şey başardınız. Yine gördük ki siyasi davalar mahkeme salonlarıda değil, sokakta kazanılır.'

 

Bu sözleri kullanan Sözen'le ilgili artık herkes kendisi düşünsün. Müvekkiline alet olan bir avukattan bahsediyoruz. Ancak şunun altını çizmek istiyoruz; Yasa devleti şantaj edilemez. Bir yasanın kaldırılıp kaldırılmayacağına demokratik yollarla seçilmiş meclis karar verir. Sokak değil, demokratik devlet karar verir.

 

 

Savcı Setton'un başlattığı mütaala'nın ikinci bölümü 26 Eylül tarihinde görülecek bir sonraki duruşmaya ertelendi.

 

Yaklaşık 50 kişinin katıldığı duruşma toplamda 3 saat sürdü.

 

Tüm halkımızı Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli'nin yanında olmaya, sonu yaklaşan davanın son duruşmalarına katılmaya çağrıyoruz. Gelin Emperyalizmi Hep Birlikte Yargılayalım!

 

Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli Onurumuzdur!

Devrimci Tutsaklar Yargılanamaz!

[blogger]

Author Name

Halkın Sesi TV

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.